"ŞEFKAT KAHRAMANLARI"
KADIN VE ANNE
İslâmiyet’ten önce bir mal
gibi alınıp satılabilen, diri diri toprağa gömülen kadın Kur’an’la beraber
gelen İslâm dini birlikte hakkı olan değere kavuşmuştur.
Kur’ân’ın getirdiği İslam Medeniyetinden önce insan yerine konulmayan hatta aşağılanan "KADIN" ve kız çocuğu sahibi olmasıyla kendini aşağılanmış ve toplum içine çıkamayacak bir durumda gören bir "BABA"; Kur’ân’ın getirdiği İslam Medeniyetiyle beraber "ŞEREFLİ BİR DEĞER" olarak toplumsal hayata katılmışlardır.
Peygamberimiz (SAV)
kadınlara dini öğrenmeleri, sorularına cevap bulabilmeleri için talepleri
üzerine özel bir gün ayırmış ve onların sorunlarıyla birebir ilgilenmiştir. Bu
konuda Peygamberimiz (SAV)’in hanımı Hz. Aişe vasıtasıyla her türlü sorunlar
çözüme kavuşturulmuştur. Böylece kadınların ilim noktasında yetişmeleri temin
edilmiştir. Kadınlar Mescid-i Nebevi’de ibadet hayatına, düğün, bayram gibi
olaylara da katılmışlardır.
MEKKE VE MEDİNE’DE KADIN SAHABELER
Hz. Ömer (ra) İslâm’dan önce
ve sonrasında kadının toplumdaki yerini anlayabileceğimiz bir tabloyu şöyle
anlatıyor: “Vallahi biz cahiliye çağında kadınları hiçbir işte hesaba almazdık.
Yüce Allah onlar hakkında indirdiğini indirinceye ve kendilerine verdiği payı
verinceye kadar, biz Kureyş cemaati kadınlara hâkim durumda bir kavim idik.
Medine’ye geldiğimiz zaman, orada bir kavim bulduk ki, kadınları onlara hâkim
durumda bulunuyorlar.”
Medine’de kadınlar için
öylesine bir hürriyet ortamı varmış ki, Hz. Ömer (ra) sözlerinin devamında
“Nihayet bizim kadınlarımız da onların kadınlarından öğrenerek bize tahakküme
başladılar” diye yakınıyordu.
İSLÂMDA KADININ HUKUKU
Kur’ân’ın getirdiği İslam
Medeniyetinin kadınlara getirdiği haklar ana hatlarıyla belirtilecek olursa;
1. Kur’ân’ın getirdiği İslam
Medeniyetinde “KUL” olarak kadın ve erkek bazen birlikte ifade edilmiş(ey
insanlar, ey iman edenler) bazen de ayrı ayrı ifade edilmiştir(iman eden
erkekler, iman eden kadınlar). Ancak her halde kadın da erkek de kuldur.
Allah’a kulluk ve ibadet noktasında eşittir. Üstünlük ancak takva iledir.
Yapacakları ibadetlere göre muamele göreceklerdir.
2. İslâm Medeniyetiyle
“EŞİTLİK” bakımından kadın ve erkek birbirini tamamlayan bir bütünün iki eşit
tamamlayıcısı olarak değerlendirilmiştir. Birbirini tamamlar. Âyet-i Kerimede
“kadınlar sizin için, siz de kadınlar için birer örtüsünüz” denir. Kur’ân’a
göre kadın ve erkek birbirlerinin hayat arkadaşıdır.
3. İslâm Medeniyetiyle bir “İNKILAB”
gerçekleştirilerek uğursuz saydıkları kız çocuklarını toprağa diri diri gömen
vahşi bir kavimden bilerek karıncayı dahi incitmeyen medeni insanlar ortaya çıkmıştır.
Kur’ân’ın getirdiği İslam Medeniyetinden önce kadınlar ve kız çocukları
aşağılanma vesilesi olarak görülmekte ve hatta kız çocukları diri diri
gömülecek derecede vahşi bir dönem yaşanmakta idi.
4. İslâm Medeniyeti kadını,
”EŞ VE ANNE” olarak yüceltir ve şereflendirir. Peygamberimiz (asm) kızların
bakımı ve eğitimi için katlanılan zahmet ve fedakârlıkların cennetle
mükâfatlandırılacağını ifade eder. Anne babalara çocukları arasında eşit
muameleyi tavsiye edip “ben birini üstün tutacak olsaydım kızları üstün
tutardım” diyerek onların değerini ifade etmiştir.
5. İslâm Medeniyeti “İNSAN” olarak kadınlara
yüksek değer verir ve erkeklere de kadınlara karşı şefkat, sevgi, itina
göstermelerini emreder. Peygamberimizin (SAV) kadınları taşıyan develeri süren
hizmetçisini “Billurları incitme, yavaş sür!” diye ikaz etmesi kadınlara
bakışını gösteren önemli bir hadistir.
6. İslam Medeniyeti “EŞ” olarak kadınların hakkını yüceltir, erkekleri
kadınlara zulüm noktasında ikaz eder: “Kadınların haklarını yerine getirme
hususunda Allah’tan korkunuz. Zira siz onları Allah’ın bir emaneti olarak
aldınız ve nikâhla kendinize helâl kıldınız”, “En hayırlınız kadınlarına karşı
hayırlı olan onlara iyi davranandır” buyurur. Hatta annenin zevcenin dostlarına
da iyilik ve ikramı ister. Peygamberimiz (SAV) Hz. Hatice’nin dostlarına da
ikramda bulunur.
7. İslâm Medeniyeti kadına “ANNE”
olarak değer verir, cenneti ayakları altına serer. Konu ile ilgili bir âyet
şöyledir: “Rabbin kesin olarak şunları emretti: Ancak kendisine ibadet edin,
ana babaya güzellikle muamele edin. Eğer onlardan biri veya ikisi senin yanında
ihtiyarlık haline ulaşırsa sakın onlara “öf” bile deme. Onları azarlama İkisine
de iyi ve yumuşak söyle”.
8. İslâm Medeniyeti “İLİM”
bakımından kadının ilim öğrenmesine önem vermiştir. Hadiste “İlim talep
etmek her Müslüman üzerine farzdır” buyrulur.
9.İslâm Medeniyeti kadına “VARİS” olma hakkı verir. İster anne, ister zevce, ister kız, ister anne karnında cenin olsun… Burada faziletli nesiller yetiştirilmesi bakımından çekirdek ailenin devamlığını önemsemiştir. Miras konusunda hükümde Bediüzzaman Hazretlerinin ifade ettiği hikmet yönü vardır. Erkeğe iki pay verilmesinin sebebi geçindirmekle vazifeli olduğu ailesinin payıdır. İslâm’a göre erkek evini geçindirmekle mesuldür.
9.İslâm Medeniyeti kadına “VARİS” olma hakkı verir. İster anne, ister zevce, ister kız, ister anne karnında cenin olsun… Burada faziletli nesiller yetiştirilmesi bakımından çekirdek ailenin devamlığını önemsemiştir. Miras konusunda hükümde Bediüzzaman Hazretlerinin ifade ettiği hikmet yönü vardır. Erkeğe iki pay verilmesinin sebebi geçindirmekle vazifeli olduğu ailesinin payıdır. İslâm’a göre erkek evini geçindirmekle mesuldür.
10. İslâm Medeniyetinde dünyaya
ait “CEZALAR” konusunda kadınla erkek arasında fark yoktur. Hatta bu konuda
kadın lehine hükümler de vardır. Bir erkek ispat edemediği fuhuş suçunu bir
kadına isnat ederse iftira cezasına çarptırılır ve ömür boyu şahitliği kabul
edilmez.
11. İslâm taaddüt-ü zevcat
konusunda eş sayısını bir taneden dörde çıkarmaz, en az kırk taneden
dörde indirir. Zira Cahiliye döneminde eşlerin sayısında sınır bile yoktu...
BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİYE GÖRE İSLAM’IN KADINA VERDİĞİ DEĞER
Bediüzzaman Said Nursi'nin
gözüyle 'Şefkat Kahramanları' Hayat akla durgunluk veren muhteşem, baş
döndürücü bir hızla akan; kâinatın her bir cüz’ünün de bu akış içinde fıtrî bir
vazife ile vazifedar olduğu harikulade bir nimettir.
Hayata mazhar ettiği için,
kâinatın zerreleri adedince hamd-ü senalar olsun hayatı verene. Bediüzzaman,
“Mübarek şefkat kahramanları” dediği kadınlara, vazife-i fıtratları itibari
ile bakmış, onlara bu cihetle saadetin kapılarını açacak tavsiyelerde
bulunmuş.
Cenab-ı Hak hikmeti gereği her şeyi hayatta hizmetkâr etmiş, mevcudatı biri birinin muavenetine koşturmuş. Bu muavenete, bu hizmetin içine de rahmetinden peşin ücret olarak bir lezzet koymuş, onu, ona fitrî vazife yapmıştır. Hayatın en büyük lezzeti de bu fıtrî vazifenin içindedir.
Cenab-ı Hak hikmeti gereği her şeyi hayatta hizmetkâr etmiş, mevcudatı biri birinin muavenetine koşturmuş. Bu muavenete, bu hizmetin içine de rahmetinden peşin ücret olarak bir lezzet koymuş, onu, ona fitrî vazife yapmıştır. Hayatın en büyük lezzeti de bu fıtrî vazifenin içindedir.
Kadının fıtrî vazifesi
hepimizin malumu sadakat ile yuva kurmak, anne olmak, yavrularını koruyup
kollamak, hane içini çekip çevirmektir, yani dâhili müdür olmaktır. Bu fıtrî
vazifesi, yani annelik şefkati onu çok makbul olan hakiki ihlâsa muvaffak
eder. Bu dünyada karşılık beklenmeden yapılan tek iş annelik olsa gerek. Kadın
bu yüksek kahramanlığın inkişafı ile hem dünya hayatında, hem de ebedî
hayatında saadeti bulabilir.
Ancak bazı “Fena cereyanlarla o kuvvetli ve kıymetli seciye inkişaf etmez veyahut suiistimal edilir.” Dünyasının tehlikeye girmemesi için, dünyadan istifadesi için her türlü fedakârlığı göze almak, ama ebedî hayatını tehlikede olduğunu düşünmemek, dünya hapsinden kurtarmaya çalışırken, cehennem hapsini nazara almamak şefkatin suiistimalidir. Bu da çocuğu ahirette davacı edecektir. Hakiki şefkat çocuğu, haps-i ebedî olan cehennemden ve idam-ı ebedi olan dalalet içinde ölmekten kurtarmaya çalışmaktır. Şefkatin bu şekilde doğru kullanımı anne için bir hazine niteliğindedir. Evlâdının işlediği bütün hasenatın bir misli, annenin defter-i a’maline geçeceğinden, amel defteri kapanmayacaktır. Bu dünyada da salih bir evlât olacaktır.
İnsan yavrular, hayvan yavruları gibi hayata intibakları çabuk olmadığı için uzun bir süre şefkatli bir himayeye muhtaçtırlar. Bu sır içindir ki hayvana muhalif olarak, insan yavrularına karşı şefkat bir seciye-i fıtrî olarak devam etmek lazım gelmiş. Hem iktidarsız yavrulara ve zayıf validelerine tam yardım ve himaye etmek hikmetiyle, erkeklerde de haysiyet, namus seciyesi fıtratlarına yerleştirilmiş. Bu namusa da ücretsiz mukabelesiz bir kahramanlık derc edilmiştir. Fakat o seciye bazı esbap ile bir derece bozulduğu için, samimi ve halis kahramanlık seciyesi ekseriyette zayıflamış.
Ne olabilir Üstadın o fena cereyanlar dediği şey? Hem kadının, hem de erkeği yaratılış fıtratından çıkaran şey? Terbiye-i İslâmiye yerine terbiye-i medeniye denilen İslam dışı hayatı yaşantımızın içine yerleştirmeye çalışan her türlü faaliyet olsa gerek.
Ancak bazı “Fena cereyanlarla o kuvvetli ve kıymetli seciye inkişaf etmez veyahut suiistimal edilir.” Dünyasının tehlikeye girmemesi için, dünyadan istifadesi için her türlü fedakârlığı göze almak, ama ebedî hayatını tehlikede olduğunu düşünmemek, dünya hapsinden kurtarmaya çalışırken, cehennem hapsini nazara almamak şefkatin suiistimalidir. Bu da çocuğu ahirette davacı edecektir. Hakiki şefkat çocuğu, haps-i ebedî olan cehennemden ve idam-ı ebedi olan dalalet içinde ölmekten kurtarmaya çalışmaktır. Şefkatin bu şekilde doğru kullanımı anne için bir hazine niteliğindedir. Evlâdının işlediği bütün hasenatın bir misli, annenin defter-i a’maline geçeceğinden, amel defteri kapanmayacaktır. Bu dünyada da salih bir evlât olacaktır.
İnsan yavrular, hayvan yavruları gibi hayata intibakları çabuk olmadığı için uzun bir süre şefkatli bir himayeye muhtaçtırlar. Bu sır içindir ki hayvana muhalif olarak, insan yavrularına karşı şefkat bir seciye-i fıtrî olarak devam etmek lazım gelmiş. Hem iktidarsız yavrulara ve zayıf validelerine tam yardım ve himaye etmek hikmetiyle, erkeklerde de haysiyet, namus seciyesi fıtratlarına yerleştirilmiş. Bu namusa da ücretsiz mukabelesiz bir kahramanlık derc edilmiştir. Fakat o seciye bazı esbap ile bir derece bozulduğu için, samimi ve halis kahramanlık seciyesi ekseriyette zayıflamış.
Ne olabilir Üstadın o fena cereyanlar dediği şey? Hem kadının, hem de erkeği yaratılış fıtratından çıkaran şey? Terbiye-i İslâmiye yerine terbiye-i medeniye denilen İslam dışı hayatı yaşantımızın içine yerleştirmeye çalışan her türlü faaliyet olsa gerek.
Nasıl mı? Meselâ “Bir erkek
bir kadını ebedî bir refika-i hayat ve saadet-i hayat-ı dünyeviye medar ve sair
günahlardan kendini muhafaza etmek için almak lâzım gelirken, sevgisini beş on
senelik fani ve zahirî güzelliğine bina etmemesi gerekirken, bu cemalperestlik
asrın olmazsa olmaz ilk şartı fani ve zahiri güzellik ve hayvanî hislerin
tatminine yönelik bir beraberlik ve Hüsn-ü siretin yerini, hüsn-ü sureti esas
maksat yapmasıyla belli zaman sonra birbirlerinin hayatını ve hayatı
içtimaiyeyi yaşanmaz bir hale getirir.
Mesela: Kadının fıtrî bir
seciyesi olan “iktisat ve kanâat”in, tüketimin özendirilmesi ile bozulması, ben
merkezli yaşamın özendirilip, fedakârlığın yerilmesi, sabrın, sebatın,
sadakatin modası geçmiş eski adetler olarak telakki edilmesi, erkeğin fenalığına
karşılık daha fena olmak, sadakatsizliğine de sadakatsizlikle onu cezalandırmak
gibi… Oysa diyor Üstad Hazretleri “O masum hanımlar sefahatte hiç bir vecihle
erkeklere yetişemezler, fıtrat itibari ile namahremden korkar”. Müstehcenlik de
bu fıtrî namahrem korkusunu da zedeliyor maalesef…
İnsanın hususen Müslüman’ın
tahassungâhı ve bir nevi cenneti olan aile hayatının muhafazası, kadının ve
erkeğin fıtrî vazifelerinin ifası ile ve daire-i islâmiyedeki terbiye-i diniye
ile ancak bugün toplumu derinden sarsan nahoş hadiselere bir set çekilir.
Bugün ailevî problemi olmayan yok gibidir. Bu şikâyetleri ortadan kaldırmak veya asgariye indirmek için Bediüzzaman’ın “hemşirelerim” dediği hanımlara “kat’iyen beyan ediyorum ki kadınların saadeti uhreviyesi gibi saadeti dünyevileri de ve fıtratlarındaki ulvi seciyeleri de bozulmaktan kurtulmanın çare-i yegânesi, daire-i islâmiyedeki terbiyeden başka yoktur.” tavsiyesinde bulunur.
Bugün ailevî problemi olmayan yok gibidir. Bu şikâyetleri ortadan kaldırmak veya asgariye indirmek için Bediüzzaman’ın “hemşirelerim” dediği hanımlara “kat’iyen beyan ediyorum ki kadınların saadeti uhreviyesi gibi saadeti dünyevileri de ve fıtratlarındaki ulvi seciyeleri de bozulmaktan kurtulmanın çare-i yegânesi, daire-i islâmiyedeki terbiyeden başka yoktur.” tavsiyesinde bulunur.
Yine, bugün hepimizin
duyduğumuzda dehşete kapıldığımız hadiseler kadının evine dönmesi ile
önlenebilir. “İnsanın ilk ve en tesirli mualimi onun validesidir” der
Bediüzzaman. Anneden alınan telkinat ve manevî dersler kişiliğimizi oluşturur,
sonra eğitim yolu ile öğrendiklerimiz annenin manevî derslerinin üstüne bina
edilir. Şefkati, merhameti, acımayı, dürüstlüğü, adaleti, gayreti ve daha nice
güzel ahlâkı annesinden öğrenen çocuk emin olun tahripkâr ve tacizkâr
olmayacaktır.
Çocuklarımız için çok para
harcamak, onu pahalı okullara göndermek şu yukarda saydıklarımızı onlara
veremeyecektir. (Torunlarıma hediye alamıyorum çünkü hiç bir şey artık onları
sevindiremiyor maalesef.)
Bir ilave daha: yukarda
iktidarsız yavrulara ve zaif validelere tam bir yardım ve himaye etmenin
hikmeti ile erkeklerde de namus, haysiyet, aileyi koruyup kollama seciyesi
fıtratlarında derc edildiğinden bahsedildi. Maalesef bu seciye de bazı sebeplerden
dolayı zedelenmiştir.
Kadına, fıtratının rağmına
saadet vaad etmeyi sözde görev edinen cereyanlar, erkeğin tahakkümünden kadını
kurtarmayı, para ile moda tabirle ekonomik özgürlük ile bunu yapacaklarını
sanıyorlar. Oysa Bediüzzaman’ın tabiri ile kadın ile erkek arasında çok
esaslı, çok kuvvetli, ebedî hayatı da içine alacak bir bağ vardır. Biri,
diğeri olmadan meşru manada huzura erişemez. Yaratılış fıtratına rağmen saadet
olmaz, olmamıştır, olmayacaktır hâsıl-ı kelam…
Bu yazı; sözler, kadın ve islam, kadınlar günü, kadınlar günü ile ilgili sözler, 8 mart dünya kadınlar günü, dünya kadınlar günü ve islam, kadın ve aile, islamda kadının yeri ayetlerle, islamda kadın ve erkek, bediüzzaman ve kadın ile ilgilidir.
0 YORUM:
Yorum Gönderme